<%@ Language=JavaScript %> Bolu

Click on the pictures to enlarge them.

Orman, göl ve dağdan oluşan doğa üçlüsüne bir de sonbahar’ eklediğinizde ortaya çıkan tablo sanatsal bir boyut kazanıyor. Bu manzara bazen bir şiirin mısralarına, bazen bir ressamın tuvaline, bazen bir fotoğraf karesine, bazen de bir şarkının nağmelerine takılıp sonsuzluğa uzanan yolculuğuna başlıyor ve ölümsüzleşiyor. Bu dayanılmaz çekim alanı Ekim ayı geldiğinde doruk noktasına ulaşıyor ve doğanın sessizliğe gömülmesine az bir süre kala insan, veda şölenini her defasında görmek ve görüntülemek istiyor.

Sonbahar uzun bir tatil için genellikle tercih edilmeyen bir mevsim olduğundan bu renk cümbüşünü kaçırmamak da çoğunluk haftasonu tatiline sıkışıyor. Bu zaman kısıtlaması ister istemez mekan kısıtlamasını da beraberinde getiriyor. Bu

gerekçeleri alt alta topladığınızda gidilebilecek yerler listesinin en üst sırasına, hem de açık bir farkla yerleşen ilimiz Bolu. Gerek dağ, göl ve orman zenginliği gerekse İstanbul, Ankara, Bursa gibi nüfusun yoğun olduğu illerimize yakın oluşu, bu mevsimde neredeyse trafik sıkışıklığına neden olabilecek ölçüde, günübirlik ve haftasonu ziyaretçilerinin akınına uğramasına neden oluyor.

Yükseklikleri 1700 ile 2500 metre arasında değişen ve ilin yaklaşık % 61’ini kaplayan dağlar, bu yükseltilerin aralarına serpiştirilmiş irili ufaklı göller, dağları adeta bir deniz gibi örten gürgen, kestane, ıhlamur, çınar, meşe, kayın ve tabii iğneyapraklılar... Sonbaharda doğanın dönüşümünde, kısacık hayatİarına veda edip süzülerek toprağa düşmeden önce yeşilden sarıya, kahverengiye ve kırmızıya kadar uzanan renk yelpazesi üzerinde dolaşan yapraklar, bu görkemli manzaranın vazgeçilmez unsurunu oluşturuyorlar. İstanbul-Ankara yolunun ortalarında yer alan bu doğa zengini mekan, son yıllarda turizm şirketlerinin düzenlediği günübirlik ya da haftasonu turları sayesinde ziyaretçilerin kolaylıkla ulaşabileceği bir yer oldu.

İstanbul yönünden hareket edersek, ilk durağımız, Bolu Dağını aştıktan sonra, sağ tarafta 18 kilometrelik uzaklıkta yer alan Abant Gölü ve çevresidir. Konaklama imkanları oldukça zengin olan Abant’ta üç adet otel bulunuyor. Turban, Abant Köşkü ve Abant Palace. Abant, aslında bu yörenin en eski ve en bilinen doğal güzelliklerinden biri. Yaklaşık yedi kilometrelik bir uzunluğa sahip göl çevresini, yavaş bir tempoyla ve arada molalar vererek, ortalama üç saatinizi alabilecek keyifli bir geziye dönüştürebilirsiniz. Eğer tedarikli gelmediyseniz, yemek için oteller de dahil olmak üzere çok çeşitli seçenekler bulabilirsiniz Abant ve çevresinde.

Bu doğal güzelliği geride bırakıp yine E-5 karayoluna geri dönelim ve Bolu yönüne doğru yola devam edelim. Bu yolculuklar sırasında, yol üzerinde kenarlara saklanmış ya da evlerin arkalarında kalmış sararan ağaç topluluklarını görmek veya görüntülemek artık sizin dikkatinize kalmış. Bolunun içinden kaplıcalar yönüne doğru yaklaşık yirmibeş kilometrelik bir yol sonunda Gölcük’e ulaşılıyor. Başta da belirttiğimiz dağ, göl ve orman üçlüsü aslında tam burası. Ormanın güzelliği ve yoğunluğu sayesinde daha sevimli bir görünüm sergiliyor Gölcük. Konaklama imkanı    bulunmamasına    rağmen    göl 

manzaralı kır gazinosu birkaç saat geçirmeniz için tercih edebileceğiniz tek yer olma özelliğini taşıyor. Bunun yanında tahta masaları, ocak-mangal yerleri ve çeşmeleri ile piknik altyapısı gelişmiş durumda. Gölcük ve civarı yanlızca sonbahar mevsiminde değil, kış aylarında da görülmesi gereken bir yer. Donmuş bir göl, karlarla örtülmüş ağaçlar ve tam bir sessizlik hakim.

Tekrar Boluya inip bu sefer Gölcük’ün tam aksi istikametine biraz daha fazla (yaklaşık elli kilometre) gittiğinizde çok daha bildik bir yerle karşılaşıyorsunuz: Yedigöller. Kimbilir kaç kez takvim yapraklarını süsleyen bu doğa harikası yerin yolu, Bolu tarafından gidildiğinde biraz zor olsa da görmeye değer. Özellikle fotoğraf meraklıları için, yolun çevresi başlı başına bir hazine sayılabilecek güzellikte. Tüm gününüzü rahatlıkla 

doldurabilecek büyüklükte bir alana yayılmış olan göller ve orman, sonbaharda tam bir renk armonisi oluşturuyor. Yedigöller’de çadırda konaklama imkanları mevcut; ancak yiyecek imkanları yalnızca çiftlikten satın alabileceğiniz alabalıklarla sınırlı. Bu nedenle kalmak amacıyla gelenlerin tedarikli gelmelerinde fayda var. Adeta bir orman denizi olmasına rağmen, odun ateşinde alabalık hayalleri kuranların bu hayallerininin suya düşmemesi için küçük bir uyarıda bulunalım; Yedigöllerde en zor bulunan şey kuru odun. Yoğun rağbet nedeni ile çıkıp aradığınızda ender rastlanıyor. Etrafta yaş odun parçaları ile ateş yakmaya çabalayan insanların varlığı, zaten arama çabalarınızın sonucunun olumsuz olacağını başından gösteriyor. Bu yüzden ya yanınızda mangal kömürü getirmeniz ya da elli kilometrelik yol boyunca bulduğunuz kuru odunları aracınıza yüklemeniz gerekiyor. İyi yolculuklar!

 

 

When autumn is added to the scenic trio of forest, lake and mountain, the resulting landscape is inspiration for a poem, a song, a painter’s canvas, or the lens of a camera. This irresistible beauty reaches its zenith in October, just before nature is buried in the silence of winter. The blazing foliage of this season is a farewell celebration which I never tire of seeing and photographing.

 

Since autumn is not a time when most people can take a long vacation, there are only the weekends in which to see this riot of color, so choose a place close at hand. For those living in cities like İstanbul, Ankara or Bursa one of the best places to enjoy forested mountain scenery is Bolu. On autumn weekends visitors flock to this beautiful province, 61% of which is covered by mountains varying in height from 1700to2500m.

The ocean-like rolling forest is a mixture of hornbeam, chestnut, linden, plane, oak, beech and various species of pine trees, each contributing their own hues. In autumn the leaves of the deciduous trees turn a myriad tones of yellow, brown and red before falling to the earth, and the color palette created by the diverse species of trees is a spectacular sight.

Situated halfway between İstanbul and Ankara, this pageant of natural beauty has become easy to visit even for those without their own transport thanks to day and weekend tours. We set out from İstanbul, and 18 km after crossing the mountain of Bolu Dağı turned off to Lake Abant, our first stop. The lake and its environs have been popular excursion places for several decades, and there are three hotels here, the Turban, Abant Köşkü, and Abant Palace. It is a pleasant walk around the lake, a distance of 7 km in all which with the occasional rest takes about three hours. If you have not brought a picnic, you can eat at one of the hotels or many small restaurants in the area.

From Abant let us return to the highway and continue on to Bolu, enjoying the glimpses of brilliant autumn scenery along the way. Go into Bolu and take the road past the hot springs to Gölcük, a distance of 25 km. This brings you to the land where mountain, lake and forest meet in a triumphant fanfare. Although the small town of Gölcük itself has no accommodation, there is an outdoor café with a lake view and a picnic area with wooden tables, places for lighting fires, and fresh water available from taps. This area is as beautiful in winter as in autumn, when the lake ices over, the trees are draped in snow, and deep silence prevails.

 

Returning to Bolu, we now go in the opposite direction from Gölcük to Yedigöller, the famous Seven Lakes, which lie around 50 km from the city. A veteran of picture calendars, this lovely area is definitely worth seeing even though the route from Bolu is not the easiest alternative. But the road leads through a landscape which is a treasury of scenes for those interested in photography, and you can easily spend an entire day wandering in the colorful harmony of forest and lakes here. There is a camping site at Yedigöller although nowhere to purchase any food other than trout from the trout

farm, so you must come prepared. As well as food you must bring your own fuel, since although you will be surrounded by forest, finding sufficient dry wood to grill your fish is almost impossible. The sight of other picnickers struggling to light a fire with green wood will tell you that your search is fruitless from the start. So either buy charcoal or stop to gather firewood on your way from Bolu. Have a good trip!

 

 

Nisan  Ana Sayfasına dönüş         Back to April Main Page