<%@ Language=JavaScript %> Tatvan

Click on the pictures to enlarge them.

“Van’da gün batımını, Tatvan’da ise gün doğumunu kaçırmayın.” Bitlis’ten ayrılmadan önce dostlarımızdan duyduğumuz son sözler bunlar oldu. 27 kilometrelik yolu tüketip ilçe merkezine girdiğimizde, artık gölün batı yakasında, Tatvan’daydık. Göl manzaralı otelimizdeki odamıza yerleştikten sonra, sıra yeni günü beklemeye, yeni günün doğum sancılarını Van Gölü’nde izlemeye gelmişti. Karşımızda Tatvan; limanda dizilmiş feribotlar...

Acaba ben neredeyim; Marmara kıyılarında mı? O feribotlar Bandırmaya mı hareket etmek üzereler!. Hayır Van’a... Yük trenlerini alıyor ardı ardına feribotlar... Çabucak sıyrılıyorum bu düşten, karşımdaki karlı dağları görünce. Sonraki günlerde de Tatvan sahillerini gezerken aynı duyguları yaşamak oldukça hoştu doğrusu. Her yeni koya girerken kendimi hala Marmara kıyılarında hissetmek!.. Üstelik sahili betona yenik düşmemiş... Belki de Marmara’dan ayrılan en belirgin yanı da bu. Kıyılarındaki yeşil dokusuyla bakir, küçücük bir denizdi sanki Van Gölü. Ve saat 4:30. Yeni günün doğum sancıları başlıyor gölde; saat 5’e kalmadan güneş, bir ateştopu gibi kızıla boyuyor gölü ve ardından yansımaları uzanıyor otelimizin balkonuna. Yeni günle keşfedilmeyi bekleyen Tatvan da aydınlanıyor ilerleyen saatlerde.

Tatvan koyunu Nemrut Dağı eteklerinden seyretmeye ne dersiniz? O halde hemen düşelim yola... Eh, doyumsuz bir gün doğumunu izledikten sonra dağa tırmanmak, oradan da kuşbakışı gölün batı yakasını seyreylemek, ya da aşağıya süzülmek kuşlar gibi paraşütle; eğer böylesi bir hobiniz ve teknik olanaklarınız varsa, yamaç paraşütüyle Tatvan koyunu kuşbakışı görmeniz mümkün.

 

Sabahın ilk ışıklarıyla Tatvan-Bitlis yol ayrımından 1 kilometre sonra, Çekmece köyü yol ayrımından tırmanışa geçiyoruz; tabii ki otomuzla. Yükseklik arttıkça eşsiz bir Tatvan panoramasıyla karşılaşıyoruz. Ve dorukta çobanlar karşılıyor bizi: “Buraya gelin; burası daha da manzaralı...” diyorlar. Çobanların yanına tırmanıyoruz; sağımızda Van Gölü solumuzda Nemrut Krater Gölü. Üstelik çay da hazır; ya yörenin ünlü otlu peynirine kim hayır diyebilir ki? Unutulmaz kahvaltının ardından vedalaşıp ayrılıyoruz; sürülerini hızla toparlıyor çobanlar: “Hayvanlar çok susadı, üstelik sağılacak da...” Onlar inişe geçe dursun; biz de çantalarımızı sırtlayıp gölün en batı ucuna doğru yürüyüşe geçiyoruz. Her tepeyi aşınca yeni bir tepeyle karşılaşıyoruz; muradımız Nemrut Krater Gölü’nü avucumuzun içi gibi görebileceğimiz bir yerde soluklanmak.

Tatvan’a 20 kilometre uzaklıkta bulunan Nemrut Dağı’nın doruk noktası 3050 metre yükseklikte. 2400 metrede ise dünyanın en büyük krater çanağı içinde irili ufaklı 5 göl bulunuyor. Bu göllerin en büyüğü Nemrut Krater Gölü olarak bilinen Soğuk Göl’dür. Suyu soğuk olan bu gölün hemen yanındaki Küçük Göl’ün suyu ise sıcaktır. 4. Jeolojik zaman içinde püskürmeye başlayıp 1441 yılına değin bu faaliyetini sürdüren Nemrut Dağı çanağı içinde eşsiz güzellikteki göllerin yanı sıra çok sayıda sıcak su kaynağı da var. Nemrut Dağı etekleri ve aşağı kesimleri bazalt, orta kesimleri andesit ve trakit, üst kısımları ise volkan camlarının oluşturduğu volkanik katmanlardan oluşmuş. Dağ, donma ve çözülme hareketleriyle yüzey aşınmasına uğramış, parçalı ve sarp görünümü olmayan düzgün yüzeyli bir topoğrafyaya sahip.

Nemrut Dağı, yöreye gelen yerli ve yabancı turistlerin ilk uğrak yerlerinden biri. Göl kıyısındaki bitki örtüsü ve kuş türleri ise, bir başka dikkat çekici yanı. Kayak, üvez, meşe, söğüt, ardıç, diken üzümü (kadın tuzluğu), hanımeli, kardelen, kuşburnu, yaban gölü, geven (zamk ağacı), sığır kuyruğu, kedi otu, salep... Ya kuş türleri? Mısır akbabası, kadife ördeği, kızıl akbaba, çayır delicesi, kaya kartalı, bıyıklı doğan, sürmeli dağ bülbülü... arasında unutulmaz yürüyüşler yapmak ya da göllerin soğuk ve sıcak sularında kulaç atma ayrıcalığını yaşamak! Piknikçiler ise Nemrut Dağı’nın diğer konukları; göl havasının ardından dağ havasının keyfini yaşamak isteyenler, hafta sonları büyük gölün kıyısını dolduruyorlar.

Van Gölü’nün batı ucunda bulunan Tatvan’ın -son yıllarda kırsal kesimden aldığı göçle- nüfus yoğunluğu oldukça artmış. Van-İran transit yolunun ilçe merkezinden geçmesi ve her yıl Temmuz ayının sonuna değin süren fuarla birlikte, yoğun bir ekonomik hareketlilik yaşanıyor. Adeta Anadolu’nun doğusunda kabuğunu kırmaya çalışan küçük bir şehir görünümünde Tatvan. Ya da Ege veya Akdeniz’in küçük tatil beldelerini andırıyor coğrafi konumuyla. Üstelik hemen yakınındaki Ahlat, Adilcevaz ve Gevaş’ta bulunan geçmiş uygarlıkların izlerini sürmek için buralara günübirlik turlar düzenlemek de olası.

Ya Tatvan mutfağı? Dağ yürüyüşlerinden, göl yolculuklarından sonra yöreye özgü yemekler sizi bekliyor. Tatvan’ın en ünlü yemeği Büryan; keçi etinin tandırda bütün pişirilmesiyle yapılıyor. Çorbalarından ise Afşor oldukça ünlü. Herhangi bir restoranda garson size bir çırpıda şu Tatvan yemeklerini sayacaktır: Çorti aşı, İçli köfte, Çorti köftesi. Seçim size kalmış...

Tatvan’dan başlayıp gölün kuzey ve güney sahillerini dolaşan karayolları her dönemecin sonunda sizi bir koya çıkarır. Bazen asfalt yoldan ayrılıp patika yollarda aracınızla küçük turlar, kaçamaklar yapmak sizin elinizde. Biz böylesi bir kaçamağı Tatvan-Van yolunda yaptık. İlçe merkezini çıkar çıkmaz, gölün güney sahillerini izleyen toprak yollara sapıp yeni hareket etmiş feribotu bir martı misali kovalayarak Hanelmalı ve Tokaçlı köylerini ziyaret ettik.

Bu kısa sahil turunun ardından, akşam üstü göl kıyısında küçük balıkçılarla karşılaşıyoruz. Çocuklar bellerine kadar suya girmiş balık avlıyorlar gölde... Çoğu akşamlıklarını çoktan çıkarmış, plastik torbalarını balıkla doldurmuşlar bile. Ve yine göl manzaralı otelimizde bir başka Tatvan akşamındayız. Şafak vakti, eşsiz güzellikte yeni bir gün doğumu daha yaşanacak. Ne demeli; “darısı sizin başınıza...”

‘Make sure you watch the sunset from Van and sunrise from Tatvan;’ were the parting words of our friends when we set out from Bitlis for Tatvan, 27 km away. Tatvan lies on the western shore of Turkey’s largest lake, Lake Van, in the eastern region of the country. After settling into our hotel overlooking the lake, we watched the ferryboats lined up in the harbor, and for a moment I thought myself to be back in İstanbul looking out over the Marmara Sea. Then the unfamiliar snow topped mountains in the distance caught my eye. The ferryboats onto which goods wagons were being loaded one by one were not heading for Bandırma but for the city of Van on the opposite shore. Over the next few days I came to enjoy the repeated feeling of being on the shores of the Marmara each time we visited a new bay, followed by the realization that I was actually thousands of kilometers further east and this was Lake Van. With an area of 3713 sq km it is almost a small inland sea, and most of its green shoreline is empty of habitation.

 

We managed to stay awake for the famous sunrise. At 4.30 dawn broke over the waters of the lake, and before five o’clock the sun rose like a ball of fire over the horizon, painting the water red, and then reflecting onto the balcony of our hotel. As the sun rose in the sky it gradually lit up the town of Tatvan, awaiting discovery with the new day.

First we decided to look out over Tatvan Bay from the slopes of Nemrut Dagı (not to be confused with the mountain of the same name and giant statue fame 300 km to the west near Adıyaman). After watching that matchless sunrise, it would be a perfect sequel to climb a mountain and enjoy a bird’s eye view over the western part of Lake Van.

 

It was still early in the morning when we arrived at the turnoff for Çekmece village, 1 km past where the road forks left to Bitlis. As we drove higher a spectacular view over Tatvan met our eyes. When we parked and got out of the car, shepherds offered to take us to a spot with an even better view. We climbed after them and found ourselves with Nemrut Crater Lake to our right and Lake Van visible in the distance to our left. If only we had had paragliders to fly over this wild and magnificent landscape.

 

Tea was ready, and who could refuse some of the famous local herb cheese? After an unforgettable breakfast we said goodbye. The shepherds began to round up their flocks quickly, explaining that the animals were thirsty and it was milking time. As they began their descent, we shouldered our backpacks and set off towards the western end of the crater lake in the hope of finding a vantage point where we could see the whole lake. Each hill we climbed brought in sight another ahead to be climbed.

Nemrut Dağı 20 km north of Tatvan rises to 3050 metres at the summit. At an altitude of 2400 metres, inside the world’s largest crater basin, are five lakes, the largest of which is Nemrut Crater Lake, also known as Soğuk Göl or Cold Lake. The water is indeed cold, which might not be surprising if it were not that the water of the nearby Küçük Göl (Small Lake) is hot. Nemrut Dağı began errupting in the Quaternary Period and continued its active volcanic life until the year 1441. As well as the five lakes, there are numerous hot springs on the mountain, whose lower slopes are made of basalt, the central part of andesite and trachyte, and the upper parts volcanic strata with a considerable quantity of volcanic glass. Repeated freezing and melting has eroded the top of the mountain so that it is relatively smooth.

 

The mountain is the first stop for visitors to the area, not only for the spectacular scenery and views but also because the shores of the crater lake are home to a aide variety of plant and bird life. The former include poplars, service trees, oaks, willows, jumpers, barberry bushes, honeysuckle, snowdrops, wild roses, clog roses, motherwort, valereian and orchids, while bird watchers can catch glimpses of Egyptian and griffon vultures, velvet scoters, Montagu‘s harriers, golden eagles, lanners, Radde’s accentor and many others. In addition you can enjoy the unique experience of swimming in both cold and hot lake water! At weekends the shores of Lake Nemrut are filled with picnickers.

Tatvan has grown considerably over recent years with the influx of migrants from rural areas. Its strategic position on the transit trade route between Turkey and Iran is the basis of the town’s economic vitality, which is reflected in the trade fair held here every July. Tatvan is clearly trying to break out of its shell, and is on the way to becoming a small city. At the same time its unspoilt natural setting lends it a resemblance to Turkey’s Aegean and Mediterranean resorts. For those interested in history it is possible to make day trips to the fascinating ancient ruins at Adilcevaz and Gevaş and the Seljuk tombs at Ahlat. And what about the Tatvan cuisine? After your hikes into the mountains and boat trips on the lake, you will have a 

good appetite for the regional cooking. Tatvan’s most celebrated dish is büryan, made from goat’s meat roasted in a pit oven or tandır, and there are many other delicious specialities available in any local restaurant, such as afşor (a kind of soup), çorti aşı, içli köfte (stuffed meatballs), and çorti köftesi. The roads which run along the shores of the lake north and south of Tatvan reveal new bays around every bend, and if you have your own car then you can turn off the main road to explore the surroundings along earth tracks. We made one such detour just south of Tatvan, turning off onto the earth road which follows the shoreline, and like a seagull followed the ferryboat on the first part of its journey to Van. The road took us through the villages of Hanelmalı and Tokaçlı. On our return in the late afternoon we came across young fishermen on the lake shore. The children had waded up to their waists in the water to catch fish. Most of them had already filled their plastic bags with enough for that evening’s meal.

We spent another evening in our hotel overlooking the lake, expectant of another marvelous sunrise the following morning. Tatvan is off the beaten tourist track, but has plenty of interest to offer those who head eastwards for their next break.

 

Nisan  Ana Sayfasına dönüş         Back to April Main Page