| 
        
          | Edirnekapı
            surlarından başlayıp Karadeniz’e kadar uzanan ve İstanbul’un
            en büyük ilçelerinden biri olan Eyüp İstanbul’un fethi ile
            birlikte kurulan ilk Osmanlı yerleşimlerinden biridir. Osmanlı kültürünün
            en çarpıcı merkezlerinden birini oluşturan ve en parlak dönemini
            Lale Devri’nde yaşayan Eyüp, tarihi türbeleri, camileri, mezarlıkları
            ve ünlü Fransız yazarı Pierre Loti’nin adını taşıyan
            kahvesi ile bir açıkhava müzesi niteliği taşımaktadır.
            
             |  
          | 
 |  
          | Haliç’in
            güney kıyısında, surların dışında yer alan Eyüp’teki
            gezimize, semte adını da veren cami medrese, imaret ve hamamdan
            oluşan Eyüp Sultan Külliyesi’nden başlayalım. Fatih Sultan
            Mehmed tarafından kurulan ve ilk önce türbesi yapılan külliyenin
            adını aldığı kişi, Hz. Muhammed’i evinde ağırladığı için
            “mihmandar-ı Resulullah” sıfatına hak kazanan Halid Bin Zeyd
            Ebu Eyyub el-Ensari’dir. 668 yılında Emeviler tarafından gerçekleştirilen
            başarısız İstanbul kuşatması sırasında sancaktarlık
            yaparken şehit düşen el-Ensari, bölgede bir yere gömülmüş,
            mezarı da zaman içinde kaybolmuştur. İstanbul’un Osmanlılar
            tarafından fethini  izleyen   günlerde,  
            Fatih’in  de   mensup |  
          | 
 |  
          | olduğu
            Bayrami tarikatının şeyhi Akşemseddin’in, El-Ensari’nin
            mezarını keşfetmesi üzerine, bölgeye onun adına bir türbe
            yaptırılması, Eyüp semtinin de kuruluşuna giden ilk adım olur.
            
             Osmanlı
            döneminde “Hazret-i Halid”, günümüzde ise “Eyüp Sultan”
            olarak adlandırılan türbe, kuruluşundan bugüne kadar Müslüman
            halkın en önemli ziyaretgahlarından biri olmuştur. Doğum, sünnet,
            evlenme ve ölüm gibi önemli olaylarda halkın ziyaret edip
            adaklar adayıp dua ettiği türbe, Osmanlı hükümdarlarının kılıç
            kuşanma (taklid-i seyf) törenlerine ev sahipliği yapmasıyla,
            devlet bürokrasisinin de ilgi odağı haline gelmiştir. Türbenin  
            yanına    inşa   edilen  cami, 
            medrese, |  
          | 
 |  
          | hamam
            ve imaretle birlikte İstanbul’un en önemli külliyelerinden biri
            haline gelen Eyüp’ün çevresinde bir yerleşim kuşağının oluşması
            da gecikmemiştir. 1459 yılında yapıldığı tahmin edilen
            caminin bir diğer özelliği de İstanbul’un ilk selatin camii,
            yani sultan için yapılmış ilk cami olmasıdır. Çeşitli padişahlar
            tarafından onarımdan geçirilen, yeni bölümler eklenen cami, özellikle
            1766 yılındaki depremden sonra büyük ölçüde yenilenerek,
            klasik Osmanlı mimari üslubuna yaklaşmıştır.
            
             Böylesine
            maddi ve manevi bir cazibe merkezi haline gelen Eyüp’ün bir başka
            ünlü mekanı da mezarlıklarıdır. Bu kutsal bölgeye, yaşarken
            niyaz almaya gelenler, öldükten sonra da Eyüp Sultan’ın hemen
            yanıbaşında gömülmeyi dilemişlerdir. Osmanlı dönemi ve
            Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanısıra birçok ünlü
            ismin defnedildiği Eyüp Mezarlığı, sultanlardan sadrazamlara,
            şeyhülislamlardan vezirlere, kumandanlardan  
            din,   tasavvuf,  ilim,   fikir  ve |  
          | 
 |  
          | sanat
            adamlarına kadar çok sayıda ünlü şahsiyetin ebedi istirahatgahı
            olmuştur. Haliç kıyılarından Edirnekapı surlarına kadar ulaşan
            mezarlıkta bulunan mezar taşlarındaki yazılar, dönemin önemli
            tarihi belgeleri konumundadır. Örneğin, Kırım Bahçesaray’da
            gömülü olduğu sanılan II. Gazi Giray’ın oğlu Devlet Han’ın
            mezar taşı Eyüp’te bulunmuştur. Çoğunluğu mermerden yapılan
            ve Osmanlı türbe mimarisinin uygulandığı plan tipleri, çini,
            ve kalem işi kullanılan mezarlığın en ilginç bölümlerinden
            biri de cellat mezarlığıdır.
            
             Gezimize,
            Eyüp’ün merkezindeki kutsal mekanlardan başladık. Şimdi daha
            yukarılara, Haliç’in o ünlü panaromasının en iyi
            seyredilebildiği sırtlara doğru çıkalım. İstanbul’da uzun dönemler
            yaşayan ve gerçek bir İstanbul aşığı olan ünlü Fransız
            yazarı Pierre Loti’nin adını taşıyan kahve bu kuşbakışı görüntü
            için en ideal yerdir. Türkiye’yi ikinci vatanı olarak gören
            Pierre Loti’nin, o dönemde, “Rabia Kadın Kahvesi” olarak
            bilinen bu  |  
          |  | kahveye
            sık sık gelerek Haliç’e karşı “Aziyade” adlı romanını
            yazdığı söylenir. Bugün tipik bir Türk kahvesi haline
            getirilen mekanın bulunduğu bölge, Evliya Çelebi’nin
            Seyahatnamesi’nde, “İdris Köşkü Mesiresi” olarak  geçer.
            Pierre  Loti dışında, 19. yüzyılda  |  
          | İstanbul’a
            gelen hemen bütün yabancıların ve
            seyyahların da uğrak yeri olan kahvenin etrafında birçok tarihi
            yapı bulunmaktadır. Kahveden iki adım ötede bulunan
            
             1813 yılına tarihlenen, iki kitabeli
            ahşap Kaşgari Tekkesi bunlardan biridir. Yine kahvenin yanından
            sapan sokağın sağ köşesindeki üç yol ağzında, önünde Farsça
            yazılmış beyaz yuvarlak bir mezartaşı bulunan bina da, Çolak
            Şeyh Hasan Tekkesi’dir. Çolak Şeyh Hasan Tekkesi’nin sırasındaki
            taş bina ise bir Sıbyan Mektebi’dir. Osmanlı tarihi yazarı İdris-i
            Bitlis tarafından yaptırılan Sıbyan Mektebi’nin arkasındaki
            bahçede ise, 1589 yılında vefat eden İskender Dede ismindeki bir
            mevlevinin mezarı vardır. İskender Dede’nin ön tarafındaki
            iki kuyudan biri ise meşhur Dilek Kuyusu’dur. 
            Bu   kuyuyla   ilgili  Evliya  
            Çelebi  |  
          |  | Seyahatnamesi’nde
            “Kuyuya bakanların gönüllerinden geçirdikleri isteklerini
            kuyunun içinde gördüklerini” yazar. Pierre Loti ve çevresindeki
            bu eserler bugün Eyüp Belediyesi tarafından Kültür ve
            Tabiat           
            Varlıklarını |  
          | Koruma
            Kurulu’ndan onaylı projeler doğrultusunda kamulaştırılıyor.
            
             Dokuz
            adet konaklama binası, pansiyon, kafeterya, lokanta, çarşı ve
            kahvenin yapılmasının planlandığı alan bittiğinde, Eyüp’ün
            o kendine özgü tarihsel dokusunu yeniden yaşamak belki daha da mümkün
            olacak.
            
             İstanbul’un
            en eski semtlerinden biri olan Eyüp, bizi tarihin patikalarında küçük
            bir gezintiye davet ediyor. Tarihin kuru bir sayılar ve küllü
            hikayeler toplamı değil, her an yeniden kurulan, bugünümüzü de
            içinde barındıran bir yaşamlar toplamı olduğuna inananlar için
            kaçırılmaması gereken bir davet... |  |  | 
        
          | Eyüp
            is one of Istanbul’s largest municipal districts, stretching from
            the city walls at Edirnekapi to the Black Sea coast. It is also one
            of the first Ottoman settlements in Istanbul, dating from the
            conquest of 1453. Eyüp is one of the most fascinating focal points
            of Ottoman culture, and enjoyed its heyday during the Tulip Era of
            the early 18th century. It is renowned for its historic tombs,
            mosques, cemeteries, and the coffee house frequented by the French
            novelist Pierre Loti, and as such Eyüp could be described as an
            open-air museum.
            
            
             We
            will begin our tour of Eyüp, which lies on the southern shore of
            the Golden Horn, at the Eyüp Sultan Mosque after which the district
            is named and whose complex consists of mosque, medrese (Islamic
            university), imaret (public kitchen), hamam (baths), and the tomb of
            Eyyub el-Ensari |  
          | 
 |  
          | The
            tomb was the first part of the complex which was founded by Sultan
            Mehmed I, to be built. Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensari was known
            as ‘mihmandar-i Resulullah’ because he received the Prophet
            Muhammed in his house. During the unsuccessful siege of Istanbul by
            the Umayyads in 668, Eyyub el-Ensari served as standard bearer and
            was killed in battle. He was buried somewhere in the area, but in
            time the location of his grave was forgotten. In the wake of the
            Ottoman conquest of Istanbul, Aksemseddin, sheikh of the Bayrami
            mystic order of which Sultan Mehmed was a member, rediscovered the
            grave of Eyyub-el Ensari. The tomb was built over it and the
            district of Eyüp grew up around it.
            
            
             |  
          | 
 |  
          | Known
            as Hazret-i Halid in Ottoman times and as Eyüp Sultan today, the
            tomb has been one of the most important shrines visited by Muslims
            ever since it was built. People visit the tomb to offer up prayers
            on such occasions as births, circumcisions, marriages and deaths. It
            was also the place where Ottoman rulers girded the sword of
            sovereignty at their accession, in a ceremony known as the taklid-i
            seyf.
            
            
             With
            the construction of the mosque complex, settlement in the area was
            quick to follow. The mosque, which is thought to have been built in
            1459, was the first royal mosque (selatin camii) founded by an
            Ottoman sultan in Istanbul. It underwent various renovations and
            additions over the centuries, and was entirely rebuilt after the
            earthquake of 1766 in a style closer to the Ottoman classical period
            than the architectural tastes of the time.
            
            
             |  
          | 
 |  
          | Focal
            point of both spiritual significance and official importance as
            location of the accession ceremony, Eyüp was also the site of the
            largest graveyards in the city. Those who came to pray here in life
            wished to be buried here after death, and Eyüp Cemetery became the
            final resting place of many sultans, grand vezirs, vezirs,
            seyulislams, military commanders, and other famous men in the field
            of scholarship, religion, literature and art. The inscriptions on
            their tombs are significant historical documents of their period.
            The tombstone of Devlet Han, son of Gazi Giray II, the Crimean
            Tartar ruler thought to have been buried in Bahcesaray in the
            Crimea, was discovered here, for example.
            
            
             Most
            of the tombs are made of marble and typical of Ottoman tomb
            architecture, with interiors decorated with tiles and the painted
            fresco work known as kalem isi. One of the most fascinating parts of
            the cemetery is that where the executioners were buried.
            
            
             We
            began our tour of Eyüp at its religious center, but now let us
            climb the hill to see the celebrated panorama over the Golden Horn.
            The coffee house named after the famous French writer 
            Pierre  Loti,  who  lived  for  many |  
          | years
            in Istanbul and was in love with the city, is the ideal place to
            enjoy this bird’s eye view. Loti, who regarded Turkey as his
            adopted homeland, came frequently to this coffee house which in his
            day was known as Rabia Kadin Coffee House, and it is said that he
            wrote his novel Aziyade here. | 
 |  
          | The
            area where this typical Turkish coffee house is situated was
            formerly known as Idris Koskü Mesiresi, according to the 17th
            century writer Evliya Çelebi. In the 19th century the coffee house
            was visited not only by Pierre Loti but by almost all the foreign
            travelers who came to Istanbul. There are several historic buildings
            in its vicinity, one being the wooden Kasgari Tekke (dervish lodge)
            dating from 1813. At the junction of three streets down that turning
            off from the coffee house is Çolak Sheikh Hasan Tekke, in front of
            which is a cylindrical white tombstone with a Persian inscription.
            The stone building further along is the children’s school built by
            the Ottoman historian Idris-i Bitlis. In the garden behind the
            school is the tomb of a Mevlevi dervish named Iskender Dede who died
            in H 997 (1589). One of the two wells in front of the grave is the
            famous Wishing Well, of which Evliya Çelebi relates that those who
            looked into it saw their secret desires.
            
            
             |  
          | 
 |  
          | These
            buildings and the Pierre Loti Café are now being compulsorily
            purchased by Eyüp Municipality as part of a conservation project
            for the area. The project includes facilities for visitors,
            consisting of nine hostels, a guesthouse, cafeteria, restaurant,
            shops and coffee house. When it is completed visitors will be better
            able to experience the unique historic texture of Eyüp.
            
            
             |  
          | 
 |  
          | Here
            in one of the oldest districts of Istanbul you are invited to stroll
            down the paths of history. For those who believe that history is not
            a collection of dry dates and mildewed stories, but a living and
            everrenewed process which also incorporates the present, this is an
            invitation not to be missed. |  |